10 Kasım 2010 Çarşamba

Ne idim ne oldum


Bu kitapta Türkan Şoray, Filiz Akın, Fatma Girik, İzzet Günay, Ediz Hun yok. Yeşilçam'ın altın yıllarından, siyah-beyaz sahnelerden, film setlerinden de sözedilmiyor. Veya, çok dolaylı olarak sözediliyor. Mesela, bir çekim sırasında sete kavuncu gelmesi sayesinde kavun seçmeyi öğrendiğini anlatıyor Nubar Terziyan. Ve eşi Katrin'le nasıl tanıştığını, eski İstanbul'u, deniz sefalarını, çapkınlıklarını, yarı amatör bir Ermeni tiyatrosunun maceralarını, Hamlet oyunu için mezarlıktan kurukafa çalma hikayesini, askerlik anılarını, İstanbul'u bir barbarlık filminin setine dönüştüren 6-7 Eylül olayları sırasında yaşadıklarını... Ne İdim Ne Oldum, gençlik yılları boyunca hep sivil polis olmayı düşleyip ortayaş döneminde bol bol "iyi polis" rolü oynayan bir Ermeni vatandaşın "sıradan hayat" anılarını içeriyor. Usta bir oyuncunun, dil ustalığıyla değil ama tatlı bir dille kaleme aldığı anılar; huzurun sistemleri bastırdığı satırlar: "Doğduğum memlekette kendimi sizlere sevdirdim, paradan ziyade sempatinizi kazandım." Nubar Terziyan'ın 1984'te yazdığı bu cümle şimdi daha da anlamlı. Çünkü onları -eski filmlerin "artistler kuşağı"nı- aslında ne çok sevdiğimizi yeni yeni anlıyoruz. Ya da "Nubar Baba" ve arkadaşlarını şimdi daha çok seviyoruz. Ne İdim Ne Oldum'daki Nubar Terziyan da sevilmeyecek adam değil zaten... (arka kapak)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder