21 Aralık 2010 Salı

Arda Naber Ulan ?


Evvela şunu söyleyeyim o saçma sapan programı izlemedim. Reha Muhtar, Serhat Ulueren bu güne kadar futbol adına şovenizmden başka neler yapmışlar ki ? Hatta Reha Muhtar'ın ne iş yaptığını biri bana izah edebilir mi ? Yorumcu, Yönetici, Spiker, Elitist yazar ? Duyumum forumlarda, galatasaray sözlükte ve diğer sözlüklerde yazılan düzeyde.. Taraftar bu konuda bölünmüş durumda, kimi Arda Turan efendiliğini bozmadı Galatasaraylılık duruşunu bu seviyesiz ithama efendi gibi cevap vererek en iyi şekilde gösterdi derken bir başka gurupsa Arda Turan'ın bu ithama maruz kalmasından büyük üzüntü duydu.. Bazı Galatasaraylılar Metinlerin, büyük kaptan bülentlerin, Şükürlerin pazubandı o lafların altına kalmamalı derken diğer gurup işte o kaptanlık duruşu böyle bir cevabı gerektiriyordu dedi..

Ben ikinci gruptan olduğumu söylemek isterim. Rakip takımın mafya, külhanbeyi bozması "asil başkanlık duruşuna" yakışır sözlerine verilebilecek cevap Galatasaray terbiyesi çerçevesinde "evet başkanım futbolu bıraktık bu işlerle uğraşıyoruz" değil o ithama maruz kaldıktan sonra o ortamı terketmek ya da o seviyeye yakışır iki çift laf etmekti. Gerçeği tartışılır hangi türk futbolcusu türk futbolunda aziz yıldırım kişisinin korku imparatorluğu bu derece türk futbolunun üzerine çökmüşken "aziz başkan" ile atışabilir ki ? Arda turan daha gencecik bir insan, herşeyden öte kaptanlık gibi ağır bir sorumluluğun gereklerini yerine getirebilecek tecrübeden çok çok uzak.. Hala ondan geçmişteki lider vasıflı kaptanların davranışlarını bekliyoruz, hatta bende duygularıma kapılıyorum ama son anda mantığım bir şeyler fısıldıyor "yapamaz arkadaşım yapamaz." Bu cevabın Galatasaray efendiliği, terbiyesi çerçevesinde verildiğine de inanmıyorum. Evet arda gördüğümüz zeki, akıllı, hazırcevap bir insan ama bu zekiliği, akıllılığı hazırcevaplılığı ve sevecenliği bazı zararlıları da etrafına çekiyor.. Emre belözoğlu'nun kankası olması ve ona duyduğu abilik saygısı gibi.. Verdiği cevap belki emre abisine duyduğu saygının bir benzeridir orası tartışılır ama bu cevabı "galatasaraylılık" gibi derin bir düşünce yapısını gözardı etmeyerek verdiğine hiç inanmıyorum. Hatta net söylemem gerekirse olayın korkudan ileri gittiğini düşünüyorum. Aziz Yıldırım bu kadar aptal bir adam değil. Eminim o hitabı bir tilki kurnazlığı ile yapmış, üstünlük ve otorite belirtisi olduğunu herkessten iyi düşünmüştür. bir taraftar olarak ben bunu kabul edemiyorum işte, sindiremiyorum! Yok arkadaş yeni bir bülent gelsin ağzının ortasına yapıştırsın cevabı, şükür gelsin önünde rakip başkanlar ceketlerini iliklesinler diyorum ama çok şey istiyorum onunda farkındayım. Her yerde yazılıyor, çiziliyor söyleniyor. Acaba bu başkan kişisi aynı yakıştırmayı bülent korkmaz'a kullanabilir miydi ? Peki Hasan Şaş olsaydı ? Farzedelim kullandı acaba bülent korkmaz böyle bir ithamı yedirir miydi kendine ? Eşdeğer bir cevap ile dediklerini o başkan kişisine yuttursaydı cesur yürek biz büyük kaptanı galatasaraylılık duruşuna aykırı davrandığı için tartışır mıydık ?

Bu başkan kişisi futbol camiasında tehditleri, hazımsızlıkları, sağa sola köpürmesi ile öyle bir korku imparatorluğu kurmuş ki hiçbir futbolcu restini çekemiyor, iki çift laf edemiyor ölsem fenere gitmem diyen adamlar bir gün sonra herkes fenerbahçeli olacak pozları verebiliyor. Malesef ki arda turanımızda bu tiyatronun bir oyuncusu oldu. Ben olayın kaptanlığın alınmasına kadar gitmesini doğru bulmuyorum. Bu cevabıda yadırgamıyorum. hayalperestliğime yenik düşüp onların gerçeğe dönüşmesini umduğum zamanlar oluyor bazen ama bitti o hayaller artık, geride kaldı.. Türk futbolu korkunun bu derece hasıl olduğu bir ortama dönüştü. Bu gün arda'nın yerinde Sabri, Servet, G.zan, H.Balta, Ayhan ya da hangi yerli futbolcu olursa olsun verebilecekleri cevap bu olacaktı. Neden kaptanlığı alalım ki o zaman ? Hem sonra demiyor muyuz iki üç günlük yabancıyi niye kaptan yapıyoruz kendi evlatlarımız dururken diye ? Lincoln'ün kapı dışarı edildiği sürecin başlangıç safhasının neresi olduğunu iyi biliyoruz.. Gerçek anlamda liderlik ve kaptanlık karizması gibi kavramların Türkiye kolu Hakan Şükür, Bülent Korkmaz gibi futbolcular ile öldü. Hatta itiraf edeyim Hakan Şükür'ü futbolu bıraktıktan sonra günahım kadar sevmedim ve nefret ettim. Ama faal futbolculuğuna baktığımda liderliğinin hakkını vermem lazım. Değil ona, onun ortamında bulunan hiçbir futbolcuya karşıdaki adam kim olursa olsun "ulan" diyemezdi. Acaip bir bütünleyiciliği ve liderliği vardı Şükür'ün.. O yüzden beklentilerimizi kısmamız lazım artık. Bundan sonra bu tarz kaptanlar gelmeyecek ve yetişmeyecek.. Nice futbolcular rakip takımın seviyesiz ithamlarına "ulan" larına sayın başkanım diye pısarak cevap verecek... Korkularımızın esiri olacağız..

16 Aralık 2010 Perşembe

Sosyal Medyayı Doğru Anlayabilme Çabası

Birikim ve her şeyden öte hassasiyet isteyen bir mevzuyla karşı karşıyayız. Evet konumuz sosyal medya. Anladığım kadarıyla izah edecek olursam sosyal medya ağı çağın galibi. Geçenlerde bazı iş ilanlarında cv'ye twitter adresinizi de ekleyin gibi bir ilan görünce iyiden iyiye şaşırdım. Düşün microblog bile bu denli önemli olmaya başladıysa diğer dalları ne olur?

Gelelim mevzuya. Mevzu pazarlama, web, pr, danışmanlık vs şeklinde ilerliyor.
Bu tabloyu okuyamayan sınıfta kalır.

Hızlı ve kolay iletişim sunması açısından microblogging servislerinin zekice kullanımı, dijital pazarlama için mükemmel bir bileşim olacak ve hızlı olan kazanacak. Şirketler kendilerine hesap açmaya başladı bile.

Tabi dünyada durum böyle. Türkiye maalesef bu konuda da pasif. Zira Türkiye netin chatten ibaret olmadığını daha geçen gün öğrendi diyebilecek kadar uzakta meseleye. Ama mevzunun ciddiyetini farkedenler yok değil.

Bazı öngörü sahibi kişi ve kuruluşlar sayesinde sınıfta kalmıyoruz.

Kısacası günümüzde, sosyal medyanın hayatımızda girmediği yer kalmadı. Doğru okuyan kazanacak.

Not 1 : Bir de freelancer olsam bu mevzuyu feci kurcalardım.
Not 2 : Proje kurtları kazanacak bu çağda.

27 Kasım 2010 Cumartesi

28 kasım 2010 galatasaray beşiktaş maçı

çöküşü dibine kadar yaşayan iki takımın mücadelesi. üç büyükler o kadar kötü halde ki bu maça derbi diyesi gelmiyor insanın. yıllar sonra derbi heyecanına kapılmadığım nadir karşılaşmalardan birisi. kimse romantizm yapıp anadolu takımları diye konuşmasın. anadolu takımlarının ligde şahlanması takdire şayandır fakat bunda en büyük pay istanbul takımlarının yaşadığı çöküştür. onlar takır takır oynarken nerdeydi anadolu takımları? çok net hatırlıyorum deplasmanda aldıkları bir puanı ya da hasbelkader aldıkları üç puanları aylarca, yıllarca konuştuklarını. kurt kocayınca maskara olurmuş bu da o hesap. neyse asıl mevzuya maça dönelim.

5 müsabakadan 4 tanesinde gol atamayan bir galatasaray gerçeğiyle karşı karşıyayız. baros sakat ve o günden bugüne forvet yok. orta sahada kilidi açacak adam yok. forvet gerisine adam arayacağına forvet alsan bu sıkıntılar olmazdı. mehmet batdal diye bir çocuk alıyorsun oynatmıyorsun. ulan madem baros sakatken bile oynatmayacaksınız niye alıyorsunuz çocuğu? üstelik hani o kadar da kötü birisi değildi. buca'da iyi işler yaptı. hatta ilk geldiğinde hakan şükür'ü andıran tarzıyla bir parça sevindirmişti. ama batdal'ı şu an unuttuk.

gs böyle de bjk on numara mı? o da beter. haybeye kaybedilen puanlarla kumarda mal varlığını döke saça kaybeden bir mirasyediyi andırıyor.

üstelik maçta eksiklikler de cabası. bobo ve quaresma en önemli eksiklikler arasında. beşiktaş takımı bir ekip olamadı. maçlarda ekip ruhundan uzak oynuyorlar. baktığımızda en önemli kozu guti olacaktır. nobre'yi de sayabiliriz. ama dediğim gibi takımda hava eksik. o da olmayınca her şey yalan zaten. bu dağınık yapısıyla ve oluşturulamayan ekip ruhuyla bu maçta işleri gerçekten zor.

gs cephesinde kewell, ileride pino ve ortada ayhan etkili olacaktır. bu arada baros'un forma giyebileceği yönünde haberler var. büyük ihtimal yedekler arasında göreceğiz kendisini. bu da gs cephesi adına olumlu bir gelişme zira baros'un yokluğunda cimbomun neler çektiğini herkes biliyor.

futbol istatistiklerle, kağıt üzerinde oynanmaz ama galatasaray evinde beşiktaş ile yaptığı son 12 karşılaşmanın 11'ini kazanmış durumda. bu istatistiki veriye beşiktaş'ın dağınık oyununu da eklersek bu maçtan beklediğim cimbom galibiyeti,(ağır basan galibiyet ama sürprizlere açık olun o da beraberlik) ikinci tercih ise beraberlik. kısaca maç iki ihtimalli.

26 Kasım 2010 Cuma

umutsuz vaka

hangi toprakta daha çok kan akar, anlat bana
ve söyle hala umut var mı?
- umut yok ulan git dersine çalış.

dersimi ezberledim de geldim baba
dersimi yaptım da geldim.

çıktım karşısına milyonların histerik kahkahalarla dinlediler beni
ellerinde ah ellerinde ellerinde en yakınlarının kalbi.

dersimi ezberledim de geldim baba
dersimi yaptım da geldim.

ne öğrettilerse kelimesi kelimesine ezberledim baba
ne anlattılarsa çok iyi belledim.
mutlu ol dediler mutlu oldum
üzül dediler üzüldüm
sıkıl dediler sıkıldım
eğlen dediler eğlendim baba
ne öğrettilerse kelimesi kelimesine ezberledim.

öyle olmaz böyle ol dediler oldum
aşk acısı çek dediler ayrıldım bastım gittim
ah ne yapacağım şimdi
bana insan ciğerini öğretmediler
ciğer bilseydim umut olurdum.

ama bana baba umudu umut olmayı değil umutlu olmayı öğrettiler
ciğer bilseydim
bes para etmez kalplerini bilecektim.

umudu degil de, umutlu olmayı öğretenlere bağırsana baba
gücün mü yok bu kadar mı erken çöktün
maç izlerken tv nin önünden geçtiğimizde bağırdığın gibi
takımın yenildiğinde okkalı bir küfür savurduğun gibi
vursana hadi onlara.


cocuklarin kanindan yaptiginiz saraplari, nasil hazmettiginizi bilirdi herkes
bilirdi de bilmek anlamaya hissetmeye sindirmeye yetmezdi
sadece istastiki bir bilgiydi bizim dünyamızda hayatınız.
şu kadar ölü şu kadar ve sonra vah vah vah
ertesi güne kadar varmayan vicdan mastürbasyonu.

gizli kameralardan, büyük ekranlara yansıyor şimdi görüntüm
elimde bir kalp var onu kemiriyorum
umut diyor bir çocuk yok diye haykırıyorum
milyonlar histerik kahkahalarla dinliyor beni
ellerinde ah ellerinde en yakınlarının yüreği.

24 Kasım 2010 Çarşamba

Efendim Bugün Benim Doğum Günüm

ya gelmeseydim, yetişemeseydim, sizi bulamasaydım. o vakit iyi ki doğdum diyebilir miyim kendime :)

10 Kasım 2010 Çarşamba

Ne idim ne oldum


Bu kitapta Türkan Şoray, Filiz Akın, Fatma Girik, İzzet Günay, Ediz Hun yok. Yeşilçam'ın altın yıllarından, siyah-beyaz sahnelerden, film setlerinden de sözedilmiyor. Veya, çok dolaylı olarak sözediliyor. Mesela, bir çekim sırasında sete kavuncu gelmesi sayesinde kavun seçmeyi öğrendiğini anlatıyor Nubar Terziyan. Ve eşi Katrin'le nasıl tanıştığını, eski İstanbul'u, deniz sefalarını, çapkınlıklarını, yarı amatör bir Ermeni tiyatrosunun maceralarını, Hamlet oyunu için mezarlıktan kurukafa çalma hikayesini, askerlik anılarını, İstanbul'u bir barbarlık filminin setine dönüştüren 6-7 Eylül olayları sırasında yaşadıklarını... Ne İdim Ne Oldum, gençlik yılları boyunca hep sivil polis olmayı düşleyip ortayaş döneminde bol bol "iyi polis" rolü oynayan bir Ermeni vatandaşın "sıradan hayat" anılarını içeriyor. Usta bir oyuncunun, dil ustalığıyla değil ama tatlı bir dille kaleme aldığı anılar; huzurun sistemleri bastırdığı satırlar: "Doğduğum memlekette kendimi sizlere sevdirdim, paradan ziyade sempatinizi kazandım." Nubar Terziyan'ın 1984'te yazdığı bu cümle şimdi daha da anlamlı. Çünkü onları -eski filmlerin "artistler kuşağı"nı- aslında ne çok sevdiğimizi yeni yeni anlıyoruz. Ya da "Nubar Baba" ve arkadaşlarını şimdi daha çok seviyoruz. Ne İdim Ne Oldum'daki Nubar Terziyan da sevilmeyecek adam değil zaten... (arka kapak)

7 Kasım 2010 Pazar

Karlı Havada

normal zamanlarda boynuna astığı zinciri dışarı çıkarıp millete gösterme derdinde olan kıronun, ileri sürüş teknikleri uzmanı görmüş versiyonunu açıklıyorum. karlı havada arabasının lastiklerine altın zincir takar bu.

4 Kasım 2010 Perşembe

Twitter ne lan tarikatı

şimdi efendim mevzu derin şöyle bi orta kestiler girelim dedik. Bu twitter zannımca diğer sosyal paylaşım ağlarını sollayacak gibi. Başta karışık ya da lüzumsuz gelebilir ama zamanla alışınca müptelası olup bırakamıyor insan. Hani ocakta yemeği, masa başında işi, tv deki diziyi, filmi bile unutturabiliyor adama. ''Neymiş ulan o bana ne kimin ne yaptığından'' gibi şeylerle meşgul olamam ben diyorsanız elbet haklısınız (kendi adınıza) ama aması var işte. Aslında iş böyle kestirilip atılacak gibi de basit durmuyor. hadi basitlik diyelim ama yıllar sonra karşısına bill cosby dedemiz cıkınca kim mutlu olmaz. (heheh) onu da geçtim obama seçim calısmalarını twitter üzerinden yapmıştı. Ha biz de koçyiğitler belki af buyurun karı, kız tavlarım ayağına kullanmak isteyebilir ama buna pek imkan tanımıyor twitter. Yani böyle bi amaca ulaşmak icin diğer sosyal paylasım ağları daha etkili. Öteki türlü şu an kahve içiyorum, duşumu aldım, bornozumu giydim, fal bakıyorum, hava bugün kapalı gibi iletiler yapmak isteyenler içinde pek açıcı bi şey değil. zira kimse bu kişileri takip etmek istemez. Yani sadece kendisini tanıyan arkadaşları takip eder.

E işin rengi de burda değişiyor zaten. bir insan sadece kendi tanıdığı arkadaşları tarafından takip edilmek istesin ki . Sonuçta msn var, tel var olmadı gel lan bi kahve içelim diyeceği ortam var değil mi? burdaki amaç daha cok hani bi şekilde yolların kesişmediği ama aynı dünya görüşüne, mizah görüşüne, sahip olduğu düşünülen kişileri keşfetmek... bu kah ünlü olur, kah sözlük ünlüsü olur, kah karikatürist olur...

neyse cok uzattım ulan...

şimdi kısa kesmek gerekirse (kısaya bak) twitter dan ya nefret edersiniz, ya da hastasınıımm dersiniz... ikisinin ortası yoktur...

valla açıkçası bu alet sayesinde, bazı ünlülerin içinin ne kadar boş oldugunu da idrak ettiğimiz gibi bazı ünlü simalarında sıcak yönlerini kesfedebilirsiniz...

internetten mesajlar cekiyorsun işte... 140 karakterli mesajlar...

baya eğlenceli bişey lan bence bu. ama zevksiz gelebilir... dediğim gibi amac cok önemli. ne aradıgın ne önemli?

ha sana göre deli işi de olabilir. la işte resmen sosyolojik analizini yapmak da gerekebilir bu işin.

denemek isteyenler bir twitter sayfası alsın ve anlık olarak ne yaptığını, bir düşüncensini ya da bir bağlantıyı kendisini takip edenler ile paylaşsın. takip eden ve edilen sayısı arttıkça bu enteresan bir hal alıyor. memnun kalmazsa beni bulsun. çok bi anlam da yüklemeye gerek yok o kadar. sözlük keyfi gibi diyebiliriz.

anlam yükleme diyene bak dediğinizi duyar gibiyim oha hayvan gibi uzadı hadise...

ama dediğim gibi twitter zannımca akıllı ellerin altında canavara dönüşebilir. çişim geldi, çok içtik nihoohohahha, la bugün misafirliğe gidecez seklinden sıyrılan kullanıcıları manyak şeyler bekliyor. *

hem facebook un anasını sattık afedersin video paylasım sitesinden farkı kalmadı... burası o bakımdan da can.

yurdum insanın uzak durusu yakında yakın temasa dönüşecek diye düşünür gözlerden öperim... (gerçi o zaman çoğu twitter kullanıcısı bırakır ama olsun) (25 11.2009) bu yazı yazıldığında cumhurbaşkanımız da, diğer siyasetçilerimiz de henüz twitter'da yoktu.

3 Kasım 2010 Çarşamba

gece

Keşke hiç bitmese be! gece gibisi var mı dostum.


Öyle

pencere pervazlarında içilen ilk sigaraların dumanı arasında fuleli çalımlarla sağlı sollu yükleniyorlardı kalemize.

Samim Utku İlyas Salman ikilisi

Aslında salman sinematografisinde kilometretaşı işler değildir bunlar. Samim utku avantür filmlerin adamıdır. politik eleştirel boyuttaki filmleri yoktur. Klasik sakarlıklar, yanlış anlaŞılmalar üzerine kurmuştur komediye olan bakış açısını.

ve salman'la birlikte yaptığı işlerde büyük ihtimal Natuk baytan'a öykünmüştür. (Salman ise bu öykünmenin farkında midir bilinmez) ikinci bir kemal sunal natuk baytan beraberliği gibi işler yapmaya çalışmışlardır. fakat eksik olan salman'ın oyunculuğu değil samim utku'nun baytan kadar yetenekli olmamasıdır.

ilyas salman yanlıs anlasılmalar, sakarlıklar, kendisine benzeyen bir başka kabadayının oldugu tarzdaki filmlerde oyunculuk açısından elbette mükemmel performans cıkarmıştır. ama bu samim utku'nun baytan'dan yetenekli olmayışı işleri sarpasarmış ve cekilen filmler natuk baytan ekolünün kötü birer kopyası olmuşlardır.

ilyas salman gibi müthiş bir oyuncuyu maalesef yaşarken bitirme noktasına iten bugün flash tv'de yayınlanan dizilerde dahi görünür kılan sebep geçmişte samim utku'yla olan filmlere kadar dayanabilir.

eğer salman atif yilmaz ekolünden, yavuz turgul ekolünden sapma göstermeyip işlerini o doğrultuda yapıp sabun köpügü komedilerde yer almasaydı bugün kibar feyzo gibi, çicek abbas gibi, filmlerin yanına diğerlerini kolaylıkla ekleyecekti.

samim utku'yla çekilen filmler komik ama izlenilen anın dışına çık(a)mayan, ötesi olmayan işlerdir.

1 Kasım 2010 Pazartesi

Natuk Baytan Filmi Mafyası

natuk baytan üstadın çektiği filmlerde kendilerine yer bulan mafya elemanları genel yapı itibariyle zaafları olan kişilerdir. bu zaaflar kadın, kız, kumar falan değil ufak tefek ayrıntılardır.

misal ayı abbas'ın, karşısında limon yiyen birini görünce tribe bağlaması ''yapma etme canım kardeşim tamam ne diyorsan kabul ediyorum tamam'' deyişi bunu ispatlar niteliktedir. natuk baytan mafyası bombayı elmanın içine mi armutun içine mi koymak üzerine saatlerce tartışacak derecede üst düzey teknolojiye sahiptir. (yedi bela hüsnü)

tüm adamlar teker teker gitmektedir öldürmek istedikleri kişilere. karamürselli deli hamdi, gerzek hamdi, kız ismet(tango necla) hep böyle karakterlerdir. mafyanın başındaki lider madara olana kadar tek tek bütün adamlarını salar öldürmek istediği kişinin üzerine. yani bir sırayı takip eder natuk baytan mafyası.

tabi genelde koftiden bir hadiseyle işlerini başaramadan madara olurlar. mafyanın başındaki liderin madara oluşu ise en sona saklanır.



diyelim gerzek hamdi öldüremedi elemanı ''tabi ya der mafyanin lideri onu asıl bitirecek olan adam o değildi.'' ulan madem biliyodun onu niye önce salmadın üste diye düşünmemeliyiz. ayrıca mafya lideri üste salacağı kişilere gaz vermeye bayılır.

karamürselli deli hamdi'yi hüsnü'nün üstüne salarken rahmetli ali şen'in hamdi'ye: ''hüsnü deli hamdi'yi işkembe kazanında 5 dakikada kaynatır, çorba yaparmış diyeceğiz ki iyice sinirlensin'' demesi bu gaza en büyük örnektir.

genelde absürd küfürler eder bu adamlar:

''şimdi ananı laciverte boyadım'' küfrünü bugün duymayan nadirdir.

bir de kumar tutkusu vardır tabi. hatta korkusuz korkak filminde ayı abbas masada oyun oynayacak müşteri bulamadığında:

-kimseyi bulamadık bari birbirimizi kazıklayalım

diyerek son noktayı koymuştur.


gerçek hayatta çoğu vefat etmiş bu insanlara allah'tan rahmet diliyorum.

14 Temmuz 2010 Çarşamba

bizim aile



''bizler birbirimizi seviyoruz. biz bir aileyiz. biz güzel bir aileyiz.''



12 Temmuz 2010 Pazartesi

Hayırlı bir iş



Evlilik kurumunun inşasından önce yerine getirilmesi gereken şartlardan biri. Evet evet kız istemekten bahsediyorum. Yöreye göre değişiklik gösterir.


Erkek ailesi çikolata, çiçek yaptırır. Genellikle talibinin kahvesine tuz koymak da adettendir.
Sonra erkek babası sadede gelir...

Devam edemiycem lan. Tamam ritüeller böyledir işte. böyle olmasına böyledir elbette ama ben heyecanlıyım arkadaş. Bu iş böyle ritüellerle, dandik filmlerin kız isteme sahneleriyle olacak iş değilmiş. Ne yapalım kardeşim okkalı bir kız isteme sahnesi çekildi de biz mi izledik. Benim bildiğim en iyi kız isteyen adam vecihi'ydi düşün halimi.

Neyse ben giderim bana bol şans dileyin bol dua edin.

11 Temmuz 2010 Pazar

srebrenica soykırımı


Avrupa’da ikinci dünya savaşı’ndan sonraki en büyük trajedi olarak nitelendirilen srebrenitsa katliamının üzerinden 15 sene geçti. Burnu kanasa dünyayı ayağa kaldıranlar susuyor. 15 yıl önce bugün bir ırk soykırıma uğradı. Bu insanlık dışı hadise çağdaş batı medeniyeti'nin "dişsiz mi bir insan o''nu kardesleri yerdi" diyen büyük şair akif''i haklı çıkarmasının kanıtlarındandır. Şimdi maalesef bize de her sene bu utancı hatırlamak kalıyor.

Allah hepsine rahmet eylesin.

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Süleyman Turan Abimiz

Güven duyulan insan rollerinin hakkını veren büyük oyuncu. Repliğinin dışında birşeyler anlatmaya çalıştıgını görürsünüz gözlerinde. Anlatmaya çalıştıkları neler midir? dostluk, sıcaklık vefa gibi güzel hasletlerdir.

Türk sinemasında hakkının bir türlü teslim edilmediğine inandığım için seveni olarak içim bir hayli buruk aslında. Usta ise gönlü ferah olsun ki sinema adına müthiş bir oyunculuk bırakmıştır.

iyi ki varsın.

Yakışıklı adamın can yoldaşıdır Süleyman Turan. Gökhan Güney'e bile dostluk ettiği bir filmine rastlamıştım.

Oynadığı filmlerde adamlar hep Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit veya Filiz Akın gibi güzel kadınlarla aşk yaşarken -ya da yaşamaya tesebbüs ederken- süleyman abimiz bir köşede yalnızdır. Yalnızdır fakat aşıklara öğütler verir dert ortağı olur onların. Dert ortağı olmakla da kalmaz. Gerekirse canını bile verir dostları için. Namus timsalidir. Mahallenin ağır abilerindendir süleyman turan. Arkadaşlarının sevgililerine asla yan gözle bakmaz onları kardeş bilir. Arkadaşlarına daha bi kez olsun ''yahu yok mu yengenin bir tanıdığı falan bana da bi tane ayarlasanız ölür müsünüz'' dediği duyulmamıştır. Yalnızlığı üzerine elbise yapmış ve onu kabullenmiştir adeta. Belki de mahalleden, ilk ve tek aşkı yıllar önce ölmüştür kimbilir...

Belki de bir gönül yarası vardır derinlerde istemiş ama kavuşamamıştır. Bilemeyiz bunu. Bize asla anlatmaz. Ne de olsa yardımcı oyuncudur ve seyirci esas oğlanla- esas kızla ilgilidir.

Kısacası Süleyman Turan Sevimli, her şeyi çözmüş gülüşüyle herkesin mutlaka tanıması ve kaybetmemesi gereken candan dosttur. O hiç bir zaman kaybetmemistir aslında, gönlümüzü kazanmıştır.

90 lar


- numaralı futbolcu kartlarıyla pişti oynamak
- kolayı o depozitolu cam şişelerde içip bakkala şişeyi geri vermek
- super mario'da prensesi kurtarmak için debelenmek
- şirinlerde idöl seçmek
- ayı yogi, sukubiduu ve hileci çete'nin yarışlarını izlemek
- pazardan solo zeka testi almak
- sabah şekerleri murat başoğlu ve şebnem dönmez'in didişmelerini izlemek
- kames topla top patlayana kadar istop oynamak
- leblebi tozu yerken boğulma tehlikesi atlatmak

uzayıp gider bu devam edilecektir zaten. Ucundan azcık dokundum...

Bir Suphi Kaner vardı



sinema oyuncusu. 1933 yılında, istanbul'da doğmuştur. ilk filmi olan, korsan'da 1957 yılında oynamıştır. daha sonra, yanık ömer, cici katibem,güneş doğmasın, vatan fedaileri, kabadayılar kralı,aramıza kan girdi, ayşecik ateş parçası, küçük hanımın şoförü, bahriyeli ahmet filmlerinde oynamıştır. 1963 yılında, kanser olduğunu öğrenince intihar ederek, hayatına son vermiştir.

çocukluğun siyah beyaz trt zamanlarında rol aldığı filmlere bakıp yüzündeki hüznü keşfederdik. ''şimdi ne yapıyor nerelerdedir?'' diye sorduğumda eskileri bilen bir ihtiyar neşemi bozmuştu verdiği cevapla. '' o adam intihar etti.''

Üzüntüye boğulmak. Ah suphi kaner'in yüzündeki o ifade tarifi namümkün. Bir surat ifadesi düşünün kötüyü de oynatabilirsiniz, iyiyi de... Hiç sırıtmaz. Zengin bir surat...

Kısa bir hayata uzun soluklu izler sığdırabilmek. iç burkuyor suphi kaner. ne zaman rastgelsem içimi burkuyor. Hüzünbaz bir eda, kederli bir neşeyi aksettiriyor seyirciye.

Yazık olmuştur. Bu film böyle bitmemeliydi suphi abi böyle bitmemeliydi. Yazımı yazdığı savunmasıyla bitiriyorum.

''Ben seyircinin karşısında yıllardır fedakar, iyi arkadaş, iyi insan olarak çıktım. benim oynadığım tipler bunlardı. bana onun bunun karısını dikiz ettirip röntgenci rolü verdikleri için işi bıraktım. tazminat davası açacağım. şirketlere 'iş vermeyin' tabirini kullanmaları bir suçtur. bu bir sendika olsaydı, kararlarına hürmet ederdim. ayrıca bana üç defa davetiye gönderdiklerini iddia ediyorlar. bunlardan hiç haberim yok".

yukarıdaki savunmasından bir hafta sonra suphi kaner, yazar ve aktör dostu afif yesari'nin kasımpaşa'daki evinde ölü bulundu. aşırı dozda ilaç alarak canına kıymıştı. cebinden 15 lira çıktı.

1961 Anayasa


Hazır anayasa referandum tartışmaları varken bir anımsayalım istedim.

9 Temmuz 2010 Cuma

Kırmızı Gülün Esrarı


1974 sinema güzeli Melek Ayberk her gün evinin kapısına bırakılan çiçeğin sahibini arıyor.

Saklambaç gazetesinin yarışmasında ''sinema güzeli'' seçildi. Tekel'de çalışan üvey annesi ve postacı olan babası ile samsun'da otururken, yarışmaya gizlice gönderdiği resim sonucunda hayatının akışı değişmişti. Bugün koca İstanbul'da yapayalnız. Çevresine rağmen, çevresindekilerle...